Dinlenmeksizin devam eden bu
yolculuk artık bitmeli, diyor içimdeki dingin ses. Yakında milyonlarca yıldızın
sesini duyacaksın diye devam ediyor. Gökyüzüne açılan bu tuhaf kapıda başlayan
yolculuğum ne gün biter, diye düşünerek yürüdüğüm yollar uzadıkça uzuyor.
Şaşırarak izlediğimiz yıldızlar bizim sandığımızdan daha etkileyici ve
enginler. Fakat sesleri!... Seslerinin milyonlarca ruhu dinginliğe ulaştıracak
kadar güzel olduğunu söylerler. Geceler boyu hayalini kurduğum o sesler...
İçimdeki dingin sese göre artık duyulacak.
Karanlık çöktüğüne aydınlık
yüzlerimize; bir hüzün kaplar içimizi. Akşamın en güzel saatidir o an.
Milyonlarca yıldızın gökyüzünden bizi izlediği etkileyici zaman... Ne güzelsin
sen ey gece!...

Herkes gibi bende kendi yolumda
yapayalnız ilerliyorum. Ah! Menzilimden ne kadar da uzağım! Aydınlık ne kadar
uzak sönmeye yüz tutmuş gözlerime! Huzuru bulmak için çıktığım bu serüvende
gönlüm ne zaman dinginliğe kavuşacak?
“Eğer hakikati arıyorsanız
hayatınız asla eskisi gibi olmayacaktır.” demişti eskilerden biri. Hakikat aşılması
güç, koca bir uçurum. Yeryüzünde mevcut mu? Bilemem. Yaşamış olduğum çağda her
şey saçma. ARM beyinler, CARL ZEISS gözler, BMW ayaklar... Camus “Hayatın anlamı ‘saçma’dır.” derken
doğruyu fısıldıyordu yüzyıllar önce. Ve yüzyıllar önce unutulup gitti.
Yıldızlar, diyordum. Yıldızların sesini
duymak. Enginliğin; uçsuz bucaksızlığın ve gerçek yalnızlığın sesini. Böyle sözler
eskiden bir değer taşırdı; söyleyenler baş üzerinde taşınır, sayfalara gömülen
gözler kendisini sonsuz bir alemde bulurdu. Artık her şey sahte; sonsuzluk
sanal bir gerçeklik; inananları bir avuç meczup.
Gözlerimi kapattığımda kendimi
bulduğum bu uçsuz bucaksız alemde yıldızlara son bir kez bakıyorum. Gözlerimi
açtığımda karşımda duran parlak zehir. Hayatım darma duman. Ben neyim ve niçin
yaşıyorum; gereksiz sorular. Vakit erken. Bir gün yıldızların sesini
duyabilecek miyim, bilmiyorum. Hayallere daldığımda yazdığım birkaç mısra belki bana o sesi getirir:
Yolum
uzundur, menzilim uzak,
Hayatım
yokuşlu, sonsuza kaçak
Ateşi
ruhumda tüten ocak,
Ben
bir garip bedeviyim.
“Ve vardır doğu göllerinin gizli
bahçelerinde saklı bir hüzün...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder