Sonunda ölüm beni de buluyor. Yaklaşan şeye tam olarak ölüm
denemez ama uzunca bir zaman boyunca dünya ile olan tüm bağlarım kopacak.
Bugünün
tarihini asla unutmayın: 9 Mayıs 2075. Hala anlamsız gelen bir hayat formundan
bir İnsanımsı’ya dönüştürülmemin üzerinden yüzlerce belki binlerce yıl geçti.
Zaman kavramını uzunca bir süre önce yitirdim. Bugünü önemli yapan şey ise ilk
defa, uzunca bir süre dünya üzerinde yürüyemeyecek olmam.

Dokuz on
yaşlarında bir çocuğa benziyorum, daha çok. Yaşadığım yıllar boyunca kimi zaman
krallara hizmet ettim, kimi zaman kral olup ülkeler fethettim. Tahta çıkan
çocuk kralları hatırlayın. Onlardan biri de bendim.
Ama iki binli
yıllarla birlikte her şey değişti. Dünya gittikçe ufaldı, ufaldı ve ufaldı.
Sonunda minicik bir düzlem halini aldı. Artık kendimi saklayamaz olmuştum.
Sonunda insanlar beni farkettiler.
Yakalandığım
dönemde dünya ikiye bölünmüştü. Doğu Ülkesi ve Batı ülkesi. Birbirine düşman,
birbirinden vahşi iki blok. Beni yakalayan doğu ülkesi oldu. Üzgünüm ama
ölümsüz olmak yenilmez olmak değildir.
Yıllar
boyunca türlü işkencelerle dilimden, türlü deneylerle bedenimden ölümsüzlük
sırrını almaya çalıştılar. Gerçekten üzgünüm; bunu ben de bilmiyorum sizi
ahmaklar.
Efsaneye göre
dünya kurulmadan önce on iki bilge yaşarmış. Bu bilgeler, Tanrıyı gökten indirmenin
yollarını ararlarmış. Tanrı o günlerde insanı yaratmış ve ona kendinden bir
parça vermiş. Şeytan insana o ilk günahı yaşattıktan sonra, Tanrı ,
insanları yarattığı dünyaya göndermiş.
İnsanlar burada çoğalmışlar, milyonlarca olmuşlar.
Bilgelerin en
bilgesi devasa bir sihir çemberi oluşturmuş. Bu çemberle dünyadaki insanlardaki
tanrı parçalarını ele geçirerek kendi vücudunda toplamış. Oluşan bu karşı
konulamaz güçle görke devasa bir kapı açarak tanrıyı bu kapıdan geçirip yutmuş.
İşte o an bilge tanrıyla bir olmuş. Sonsuz, bembeyaz bir boşlukta tanrıyla baş
başa kalmışlar. Tanrı tıpkı bilgeye benziyormuş. Bilge şaşırmış. Tanrı ona
şöyle demiş: “ Şaşırma! Çünkü ben sizin Tanrı dediğiniz şeyim. Aynı zamanda ben
sizin şeytan dediğiniz şeyim. Aynı zamanda ben sizin evren dediğiniz şeyim. Ve
aynı zamanda ben, senim!”

İşte tam o
zamanlarda, bilgenin elindeki ruhlar tükenmeye başlamış. Bilge o sonsuz
boşlukta tanrıyı daha fazla tutamaz olmuş. Tanrıyla birlikte yok olmaktan
korkmuş ve Tanrıya yalvarmış yaşamak için. Tanrı gülümsemiş. Tutsak olan
bilgeymiş aslında. Evet, demiş kavanozdaki siyah şey. Seni serbest bırakıyorum.
Ama artık şeytan sen olacaksın ve sonsuz bir hayatın olacak insanların çağı
sona erene kadar. Ve sonsuz boşluk kaybolmuş. Bilge kendisini dünyada bulmuş
yeniden. Gözlerine inanamamış, çünkü Tanrı yaratmış ondan gizli, insanları
yeniden…
Ah, evet o
bilge bendim, kavanozdaki siyah şey. Binlerce yıl önce tanrıya karşı işlediğim
suçu böyle ödeyeceğim kimin aklına gelirdi? Bu uzun hayat binlerce yıl boyunca
beynimi aç kurtlar gibi kemirip durdu. Şimdi insanlar “ İşime yaramıyorsan,
kimsenin işine yarama!” düşüncesiyle benim sonumu hazırlıyorlar. Bir ölümsüz
gerçekten ölmez ama insanlar gerçekten takdir edilesi canlılar. Beni bir varile
yerleştirerek üzerime beton dökecekler. Ve sonra okyanusun dibinde doğru
yolculuğa çıkacağım. İnsanların çağının sonuna dek milyarlarca kez boğulmak! Bu
olabilecek en büyük ceza! Doğru, üzülmediniz. Ben sizin şeytan dediğiniz şeyim.
Ama aynı zamanda ben sizin o çok sevdiğiniz, dünya dediğiniz şeyim. Ve aynı
zamanda ben sizim. Öyleyse bir soru siz erdemli insanlara: “ İnsanların
birçoğunun ölümü hak ettiği gibi, bir çoğu da yaşamı hak eder. Hayatı
insanlardan alabilirsiniz. Peki ya hayatı insanlara verebilir misiniz?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder