Bazı günlerim bana ait değildir.
İnsanlar gelir ve giderler; kendi günleri gibi. Ben, zavallı çocuğu zamanın,
içimde çizilmiş sınırlar arasında zikzaklar çizerek gidip geliyorum. Anlamı
olan hayatlardan, anlamsızlaşan hayallere doğru; kör bir adamın dünyaya olan
dokunuşları gibi…
Ruhları aydınlatan zindan, ölümü
bekleyen aydınlık… İmgeler âleminde yaşayan kupkuru bir kafatası. Yazmak,
yazmak istiyorum; beynimi kemiren düşünceler, ruhumu kirleten girift karanlık.
Anlamsızlaşan hayat. Yokuşa sürülen gerçek. Yüklemlerim yok olmakta.
Fiiliyattan uzak, yaşıyor muyum; yoksa yokların arasında bir ölü mü? Her şey
dengesizleşmiş, dünyam umursanmaz bir umursanma içerisinde. Her an neler
olacağının hesabını yapan acınası bir beyin.
Sözcüklerim bir serseri gibi salınıyor
uzaklara. Uzaklardan çağırıyorum binlercesini. Yemyeşil vadiler ne de uzak bu
karanlık ruhuma. Yakınlarıma serpiştirilmiş karanlık vadiler, çorak topraklar,
azgın sular. Histerik gülüşlerim belliki ondandır. Azgın suların berraklığı,
uzaklardaki yemyeşil vadilerin yansısını getirir kupkuru gönlüme. Sevinir,
ağlamak isterim ama utanırım. Gözyaşlarım kelebek olur; gülücükler saçarım
etrafıma. “Saçma” nın gülücükleri; “Hayat”ın… Yaşıyoruz. Sadece…
Bir tufan kopar hayatın
okyanuslarında. Uzaklardan bir hayalin sessizliği duyulur. Yazılmamışları
yaşarsın, yazılanların diş gıcırtıları arasında. Akşam güneşi canını yakar,
sabahleyin batan ay içinde bir damla tutku bırakır. Umutları terk etme vakti
gelmiştir. Karanlık düştü demin yüreğime. Hasret damla damla içimde birikirken,
bu hasretin kime, neye, neden, niçin olduğunu anlayamamanın karanlığı…
Son yaprağı düşerken sonbaharın,
yalvarırım, tekrar tekrar kışı görmek istemiyorum. Ardından gitmem gereken ışık
nerede? Ruhumu emzirecek tufan nerede?
Benim adım Pertev. Giriş
katındaki bir otel odasının daracık penceresinden bakıyorum hayata. Çokça
bağırmadan konuşmaya çalışıyorum. Belki deliyim, belki değilim. Sanırım sen de
beni gördün hayatının bir noktasında; bazen sorunlar içinde, bazen sessiz
kavgalarımın ortasında. Belki kırılmış, zamanı geçen atılmış şeylerin arasında
yaşamayı seviyorum. Bugün gömleğinin sol cebine yerleşmiş, seni izleyen, küçük mavi
bir nesneyim. Çin’de üretilmiş; camdan yapılmış…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder