Penceremin pervazlarında rüzgârı
dinliyorum. Rüzgâr tenimi okşuyor. Darağaçlarında sallanmanın ürpertisi doluyor
içerime. Bir hayalperesti izliyorum dağınık mor bulutlar arasında. Öyle görünüyorki
geçmişin bütün pişmanlıkları bu rüzgârın uğultusu içerisinde bulanıp
kayboluyor.
Evrenin ortasındaki bu biçare
yalnızlık nasıl anlatılabilir. Şehrin banliyöleri arasında haykırışlarım,
çığlıklarım tiz bir şekilde yayılsın istiyorum. Bütün camları patlasın bu
külden şehrin; Anlamsız bir yitikliğin son çırpınışlarıyla. Neden umarsızca
karşımda dikiliyor bütün aynaları yoksunluğun? Yaşamak gün geçtikçe
anlamsızlaşıyor. Anlamını kaybediyor artık hayatın mekaniği. Paslanıyorum;
makineleşmişim. Herkes gibi. Korkunç bir sonu en başından kabul etmişçesine
yaşıyorum. Sadece giyotinin başımın üzerinden ineceği anı bilemiyorum hepsi bu.
Yarınımı istiyorum. Hep hayalini
kurmuş olduğum güzel yarınımı. Bir hayalim olup olmadığını bile hatırlamıyorum.
Makineleşen bu dünyanın mekaniğinin bir parçasıyım altı üstü. Feda edilebilir
dişlilerden bir başkası, ya da silikonların… Bunu nasıl başardıklarını
anlayamıyorum. Yaradan’dan sonra bir irade daha var üzerimizde. Sonradan oluşmuş.
Belki de en başından beri var. Bilemiyorum. Her şeyin farkındayım. Olan biten
her şeyin… Ama parmaklarımı bile kımıldatacak cesaretim yok. Sanki ruhumu
kaybetmişim. Hayır… Öyle demek istemedim. İnancım var.
Otoyolların
üzerinde akan bir nehir gibi hayatım. Suları lastik tekerlekler altında ezilip
hırpalanmış. Uzaktan temiz ve sağlıklı, yakından zehirden ve kurumaya yüz
tutmuş; damla damla savruluyor uzaklara. Ne yapacağımı, nasıl yapacağımı
bilmiyorum. İnsanlardan şikâyetçi değilim artık. Onlar sadece rollerini harika
oynuyorlar. Yakınlar uzaklaşıyor, uzaklar yakınlaşıyor. Zamanın tik takları
işliyor. Her şey olabilir ya da hiçbir şey olmaz. Belirsizlik beynimi
kemiriyor.
Hayat
boyu sürecek olan bir fırtına kopmak üzere. Hayat boyu umut… Hayat boyu ölüm…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder