“Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.“ çünkü
kitaplardaki en korkunç son, hayattaki en güzel başlangıçlara bedeldir.
Kitaplarda yaratılan en korkunç karakter dahi okuyucuyu üzmez, kırmaz kalbini.
Okuyucu kahramanın başına gelene üzülür; en azından ben böyle düşünüyorum.
Hayat ise korkunç bir cahillik kampı; insanlar düşüncesiz, barbar, aptal… Uçkur
düşkünü hayvanlar âlemi…
Bir rüyanın hayali peşinde koşarken buldum kendimi dünyanın en
kenarında; varlığın sonunda, yokluğun varında… bir adım daha atsam kendimi
uzayın karanlıklarına düşmüş bulacağım. Sonu olmayan karanlık, feri düşmüş
gözlerimi tükettikçe tüketecek; yokluğu tadacağım. Kurulan tuzaklar ve yapılan
ince hesaplar amacına ulaşmış olacak. Ellerimde titrekliği yaşadıkça bu acı
hüznün; yalnızlığın, dost bulamamanın, keşmekeşlerin, girift bilmecelerin ve
gözyaşlarının beni götüreceği yer dünyanın en kenarından düşüvermek bu sonsuz
karanlığa.
Tuzaklar kurulmuşken bu garib ruhuma bu şehrin her köşesinde;
kaçabileceğim tek yer köhnemiş kanalizasyonlardır. Belki gökyüzünün mavi
aydınlığı… Ama bunun için artık çok geç. Sadece uzanıp uzaklara dalmak
istiyorum. Uzakların aydınlığı doğuyor yüreğime.
Bu yalnızlık bir ömre bedel. Bana öyle geliyor ki uykusuz geçen
gecelerin artık bir anlamı yok. Savaşmaya ve direnmeye değen hiçbir şey kalmadı
artık hayatımda. Önceleri hala savaşılacak şeylerin olduğunu hissederdim; bu
his öylesine güçlüydü ki bugüne kadar yüzümden tebessüm eksik olmadı. Ama yine
de inanıyorum ki umut her zaman bir yerlerde yaşamını sürdürür. Onun da sıcacık
bir yuvası vardır uzaklarda; bize yakın ya da uzak… Sıcacık yuvanın anlamını
dahi unuttum aslında; sadece yazmak istedim, hatırlama isteğinin verdiği karşı
konulamaz tutkuyla.
Yıllar oluyor, yıllar geçiyor; yapayalnız otel odalarında hayatım bir
zindana dönüyor: kim bilir benden önce kaç kişinin ruhunu kirletmiş odalar?
İnanıyorum ki bu dünyada hiçbir şey boş değil; boşuna değil. Fakat her
şey çok kırılgan; toprak, su, hava bile… Bir gün dünyanın tüm renklerinin
şarkısı bestelenir mi? Bilemiyorum. Fakat sözlerini derinden hissediyorum. Bütün
duygu çeşitleri, rengârenk, hayatımızın senfonisini oluşturuyor: sarı, kırmızı,
siyah, yeşil… Bu şarkı hiçbir nota atlanmadan söylenmeli…
Hayatım… Sadece gitmek istiyorum; sevdiğim birilerinin olduğu yerlere. Hayatım
ben sevdiklerimle olduğumda başlayacak. Ben kaybetmiş birisiyim ve kaybetmeye mahkûmum.
Dışarıda yağmurlar yağdığında her zaman yapayalnız yürüyeceğim. Hala vaktim
varken yokluğa giden bir trene atlayıp hayalini kurduğum uzaklara kavuşacağım. İnsanların
biçimsiz ruhlara sahip olduğu bu dünyada ne kadar daha yaşanabilir? Asla bir
parçası olamadığım bu dünyada artık nasıl yaşayabilirim?
“Dudaklarımda titrek bir hüzün
Sonu gelmez mi gündüzün?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder